Ben dahil herkesin kafasında olan şey belki de şuydu; 15 Haziran'da başlayan yürüyüş 9 Temmuz'da noktalanacak ama sonrasında ne olacak? Eminim çoğu insan bu düşünceyle düştü yollara. Ancak her ne olursa olsun ''adalet'' arayışında olan kitle, yolları çoktan doldurmuştu. Türkiye'nin her ilinden gelen insanlar Maltepe Sahili'nde buluşacaktı. Şunu söylemeden geçemeyeceğim; parti bayraklarının alana kesinlikle sokulmaması ve istenmemesi bu yürüyüş ve mitinge samimiyet kattı. Ayrıca adalet isteyen her insanın parti, etnik köken, din, dil ve ırk olarak ayrılmaksızın buluşabileceği bir miting için kapılar ardına kadar açıldı. Yola çıktığımda insanların yollara sığmaması ve bu kadar büyük bir kalabalığın İstanbul'un ve Türkiye'nin her köşesinden Maltepe'ye akması beni şaşırttı. Bunun sebebi olarak kitlesel hareketlerden uzak ve birleşemeyen sol grubun neredeyse ilk defa, kısmen de olsa bir arada olmasını söyleyebilirim. Bu birleşik mücadele sadece beni değil herkesi heyecanlandırmıştır diye düşünüyorum. Biz yollarda kalabalık gruplar halinde Maltepe'ye ulaşmaya çalışırken, Kılıçdaroğlu da 16.30 sularında kamp yaptığı alandan son adımlarını atmak üzere Maltepe Miting Alanı'na doğru yürüyordu. Biz miting alanına yaklaştığımızda uzun kuyrukların ucu bucağı görünmüyordu. ''Miting alanını kalabalık görüp dönmeyin'' çağrıları yapıldı. ''Miting alanına girebilecek miyiz acaba?'' diye sormaktan kendimi alamadım. Ancak bu kalabalıklar da insanda farklı ve hoş bir his uyandırmıyor değil.
Miting alanına giriş yaptığımızda henüz Kılıçdaroğlu kürsüye çıkmamıştı. Ancak alanda her kesimden insanı görmek mümkündü. Bir yanda Karadeniz ormanları için adalet arayanlar, bir yanda üniversitelerinden KHK kararlarıyla ayrılmak zorunda kalanlar ve bunun için adalet arayanlar, bir yanda da basın için adalet arayanlar.
Ancak benim için mitingin vücut bulmuş hali ise bambaşkaydı.. Hiçbir çıkar olmadan saf adalet arama duygusuyla birlikte; sadece yurtsever, emekçi ve vatandaş kimliğini alıp gelen insanların silueti ve tek bir vücut bulmuş hali..
İşte bu teyzemdi mitingin vücut bulmuş hali.. Elinde sadece Türk bayrağı ve kendi sebeplerine göre kim bilir hangi adaleti istiyordu.. Oğlunun işsizliğine mi dert yanıyordu? Yoksa başka bir derdi mi vardı? Bu sadece o'nda gizliydi. Ancak şunu söyleyebilirim, bu kareyi fotoğraflarken mitingin saf ve temiz, sadece adalet arayışına tamamen ikna oldum diyebilirim. Ayrıca alanda Atatürk posterleri ve ''Adalet'' yazılı flamalar da tabi ki eksik değildi.
Daha sonrasında Kılıçdaroğlu kürsüde göründü ve bu şu demek oluyordu; yaklaşık 450 km'lik yürüyüş sona erdi ve Kılıçdaroğlu kürsüye çıkarken aynı zamanda bir dünya rekorunu kırıyordu. Mahatma Gandhi'nin Tuz Yürüyüşü'nde kat ettiği 388 kilometreyi geçmişti.
Kılıçdaroğlu kürsüye çıkar çıkmaz uzun bir teşekkür etti. Hem bu yürüyüş boyunca yanında bulunan ve onu yalnız bırakmayan yol arkadaşlarına, daha sonrasında ise yanında olan insanlardan, onu eleştiren insanlara kadar.. Bu birleştirici bir giriş sayılabilirdi ve sadece bu yürüyüşü destekleyenlerin değil herkesin adalete ihtiyacı olduğu mesajını konuşmanın en başında verdi.
Ayrıca 9 Temmuz tarihinin bir son değil bir başlangıç, bir doğuş olduğunu altının çizerek belirtti. Adalet'i sokakta aramanın bir hak olduğunu ve bu hakkı kullanacağını açıkça söyledi. Bu şu demek oluyordu; sonuna kadar muhalefet..
Kılıçdaroğlu kimseleri unutmadan teşekkürlerini tamamladıktan sonra ''adalet'' kavramının önemini geçmişte yaşamış kanaat önderlerinin sözleriyle pekiştirdi. Konfüçyüs'ten bir örnek verdi. Daha sonrasında Hz. Peygamber'in ''Veda Hutbesi''nde ki adalet vurgusundan ve bütün peygamberlerin adalet kavramı etrafında toplandığından söz etti. Bu örnekleri verdikten sonra İslam dininin ve kitabı Kur'an-ı Kerim'in de adalet anlayışından bahsetti. Bunların altını ısrarla çizdi ve toplum tarafından kabul gören her sözün ve yazılı kutsalın temelinde adalet olduğuna işaret etti. Gözlemlediğim kadarıyla Kılıçdaroğlu'nun ne konuşacağını merak eden coşkulu kalabalık, konuşmanın gidişatından ve Kılıçdaroğlu'nun geçmiş mitinglerine göre daha gür çıkan sesinden memnundu. Sanırım bu sert mizaç ve yüksek ses tonu etkisi ne yazık ki birilerinden bize miras kalacak..
Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde kendisini ve partisini Fetö'ye yardım ve yataklıkla suçlayanlara cevap verdi. Tam tersi olarak Fetö'nün ve darbe girişiminin daha iyi ve samimi olarak araştırılmasını istedi. Ayrıca onlara karşı yürüdüklerini de sözlerine ekledi. Bundan ayrı olarak tutuklu bulunan gazetecilere, akademisyenlere, öğretim görevlilerine ve milletvekillerine değindi. Fetö'yle mücadeleden ziyade sadece muhalif olduğu için tutuklanan insanlara da değindi. Ancak benim üzerinde durmak istediğim nokta şu; Kılıçdaroğlu konuşmasının bir bölümünden sonra vicdanlara seslendi. Hemde çok önemli kimselerin vicdanına.. Yargıç ve savcıların vicdanına.. Kılıçdaroğlu yargıç ve savcıların ilerde çocuklarının ve torunlarının yüzüne bakabilmek için adaletin terazisinin şaşmaması gerektiğini söyledi ve sarayın hakimi ya da savcıları olmamaları konusunda onlara dakikalar boyunca seslendi. Bu seslenişin ne kadar etkili olacağı tabi ki tartışmaya açık. Ancak benim şahsi fikrim; en azından tam olarak vicdanlara seslendi ve en azından acaba diye düşündürdü..
Kılıçdaroğlu 15 Temmuz'a değinmeden tabiki geçmedi. Ancak 15 Temmuz'u sarayın ve sokağın 15 Temmuz'u olarak ikiye ayırdı. Bunu tv programlarında çok defa söyledi. Ancak ilk defa bir topluluğa 15 Temmuz'u bu şekilde anlattı ve partisinin 15 Temmuz'a yönelik düşüncelerini net şekilde ortaya koymuş oldu. Darbe girişiminin gecesinde şehit olan vatandaşların hesabının sorulmasını istedi. Göstermelik değil gerçekten Fetö ile mücadeleye parmak bastı. Ayrıca ''Adalet Yürüyüşü''nü Fetö, Pkk ve diğer terör örgütleriyle ilişkilendirenlere sert bir dille yanıt verdi.
Ayrıca Kılıçdaroğlu Maltepe Çağrısı adlı bir manifesto yayınladı. Böyle bir manifestoyu 15 Temmuz ertesi Taksim ve Yenikapı mitinglerinde okumuş ve oylatmıştı. En azından bu oylama halkın ve kitlenin fikirlerine değer verdiğini gösterdi. En azından ben öyle düşünüyorum. Daha sonrasında ise kucaklayıcı konuşmalarına ve anektodlarına devam etti. Üstüne basa basa sadece 80 milyon için yürüdüğünü söylemeye devam etti.
Konuşmanın bitiminde kitlenin umutsuz değil yeni bir doğuşa gebe olduğunu gördüm diyebilirim. Bu miting ve yürüyüşün sadece bu alanda atılan sloganlarla kalmayacağı ve adalet arayışının devam edeceği hisleriyle kitleyle birlikte alandan ayrıldık.
Dönüş yolunda ise insanların ihtiyacı olan umut hala tazeliğini korumaktaydı. Sloganlar devam ediyordu.
Ancak benim için mitingin vücut bulmuş hali ise bambaşkaydı.. Hiçbir çıkar olmadan saf adalet arama duygusuyla birlikte; sadece yurtsever, emekçi ve vatandaş kimliğini alıp gelen insanların silueti ve tek bir vücut bulmuş hali..
İşte bu teyzemdi mitingin vücut bulmuş hali.. Elinde sadece Türk bayrağı ve kendi sebeplerine göre kim bilir hangi adaleti istiyordu.. Oğlunun işsizliğine mi dert yanıyordu? Yoksa başka bir derdi mi vardı? Bu sadece o'nda gizliydi. Ancak şunu söyleyebilirim, bu kareyi fotoğraflarken mitingin saf ve temiz, sadece adalet arayışına tamamen ikna oldum diyebilirim. Ayrıca alanda Atatürk posterleri ve ''Adalet'' yazılı flamalar da tabi ki eksik değildi.
Daha sonrasında Kılıçdaroğlu kürsüde göründü ve bu şu demek oluyordu; yaklaşık 450 km'lik yürüyüş sona erdi ve Kılıçdaroğlu kürsüye çıkarken aynı zamanda bir dünya rekorunu kırıyordu. Mahatma Gandhi'nin Tuz Yürüyüşü'nde kat ettiği 388 kilometreyi geçmişti.
Kılıçdaroğlu kürsüye çıkar çıkmaz uzun bir teşekkür etti. Hem bu yürüyüş boyunca yanında bulunan ve onu yalnız bırakmayan yol arkadaşlarına, daha sonrasında ise yanında olan insanlardan, onu eleştiren insanlara kadar.. Bu birleştirici bir giriş sayılabilirdi ve sadece bu yürüyüşü destekleyenlerin değil herkesin adalete ihtiyacı olduğu mesajını konuşmanın en başında verdi.
Ayrıca 9 Temmuz tarihinin bir son değil bir başlangıç, bir doğuş olduğunu altının çizerek belirtti. Adalet'i sokakta aramanın bir hak olduğunu ve bu hakkı kullanacağını açıkça söyledi. Bu şu demek oluyordu; sonuna kadar muhalefet..
Kılıçdaroğlu kimseleri unutmadan teşekkürlerini tamamladıktan sonra ''adalet'' kavramının önemini geçmişte yaşamış kanaat önderlerinin sözleriyle pekiştirdi. Konfüçyüs'ten bir örnek verdi. Daha sonrasında Hz. Peygamber'in ''Veda Hutbesi''nde ki adalet vurgusundan ve bütün peygamberlerin adalet kavramı etrafında toplandığından söz etti. Bu örnekleri verdikten sonra İslam dininin ve kitabı Kur'an-ı Kerim'in de adalet anlayışından bahsetti. Bunların altını ısrarla çizdi ve toplum tarafından kabul gören her sözün ve yazılı kutsalın temelinde adalet olduğuna işaret etti. Gözlemlediğim kadarıyla Kılıçdaroğlu'nun ne konuşacağını merak eden coşkulu kalabalık, konuşmanın gidişatından ve Kılıçdaroğlu'nun geçmiş mitinglerine göre daha gür çıkan sesinden memnundu. Sanırım bu sert mizaç ve yüksek ses tonu etkisi ne yazık ki birilerinden bize miras kalacak..
Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde kendisini ve partisini Fetö'ye yardım ve yataklıkla suçlayanlara cevap verdi. Tam tersi olarak Fetö'nün ve darbe girişiminin daha iyi ve samimi olarak araştırılmasını istedi. Ayrıca onlara karşı yürüdüklerini de sözlerine ekledi. Bundan ayrı olarak tutuklu bulunan gazetecilere, akademisyenlere, öğretim görevlilerine ve milletvekillerine değindi. Fetö'yle mücadeleden ziyade sadece muhalif olduğu için tutuklanan insanlara da değindi. Ancak benim üzerinde durmak istediğim nokta şu; Kılıçdaroğlu konuşmasının bir bölümünden sonra vicdanlara seslendi. Hemde çok önemli kimselerin vicdanına.. Yargıç ve savcıların vicdanına.. Kılıçdaroğlu yargıç ve savcıların ilerde çocuklarının ve torunlarının yüzüne bakabilmek için adaletin terazisinin şaşmaması gerektiğini söyledi ve sarayın hakimi ya da savcıları olmamaları konusunda onlara dakikalar boyunca seslendi. Bu seslenişin ne kadar etkili olacağı tabi ki tartışmaya açık. Ancak benim şahsi fikrim; en azından tam olarak vicdanlara seslendi ve en azından acaba diye düşündürdü..
Kılıçdaroğlu 15 Temmuz'a değinmeden tabiki geçmedi. Ancak 15 Temmuz'u sarayın ve sokağın 15 Temmuz'u olarak ikiye ayırdı. Bunu tv programlarında çok defa söyledi. Ancak ilk defa bir topluluğa 15 Temmuz'u bu şekilde anlattı ve partisinin 15 Temmuz'a yönelik düşüncelerini net şekilde ortaya koymuş oldu. Darbe girişiminin gecesinde şehit olan vatandaşların hesabının sorulmasını istedi. Göstermelik değil gerçekten Fetö ile mücadeleye parmak bastı. Ayrıca ''Adalet Yürüyüşü''nü Fetö, Pkk ve diğer terör örgütleriyle ilişkilendirenlere sert bir dille yanıt verdi.
Ayrıca Kılıçdaroğlu Maltepe Çağrısı adlı bir manifesto yayınladı. Böyle bir manifestoyu 15 Temmuz ertesi Taksim ve Yenikapı mitinglerinde okumuş ve oylatmıştı. En azından bu oylama halkın ve kitlenin fikirlerine değer verdiğini gösterdi. En azından ben öyle düşünüyorum. Daha sonrasında ise kucaklayıcı konuşmalarına ve anektodlarına devam etti. Üstüne basa basa sadece 80 milyon için yürüdüğünü söylemeye devam etti.
Konuşmanın bitiminde kitlenin umutsuz değil yeni bir doğuşa gebe olduğunu gördüm diyebilirim. Bu miting ve yürüyüşün sadece bu alanda atılan sloganlarla kalmayacağı ve adalet arayışının devam edeceği hisleriyle kitleyle birlikte alandan ayrıldık.
Dönüş yolunda ise insanların ihtiyacı olan umut hala tazeliğini korumaktaydı. Sloganlar devam ediyordu.
Son olarak dönüş yolunda sonunda sesini çıkaran bir kitlede bulunmanın mutluluğu ve ''elimizden geleni yaptık'' ın huzuru ve rahat uyuyacak olmanın mutluluğuyla Kadıköy sahilinin martılarıyla birlikte ülke için, çatlayan mozaik için ve birlikte yaşama arzusunu perçinlemek için gökyüzü kadar ''adalet'' diledik.
Levent Kuru
Fotoğraflar ve videolar şahsıma aittir.
Yorumlar
Yorum Gönder