Kısık ateşte kendi suyuyla pişen hayatlar, kendi yağıyla
kavrulan kaderler, kaderine hükmedebilen ve hüznü bilen güçlü kadınlar.
Farklıdır acıdan önceki ve acıdan sonraki kadınlar.
Raflarındaki kavanozlarda biraz baharat, biraz da yaşanmışlık
biriktiren, bir taşı denizde bir kaç kez sektirebilen, hayatın altını üstüne
getirebilen
ılgın rüzgarların cazibesine kapılmadan, evlerinin avlusunda
hüzünlerini ipe serer gibi bembeyaz çamaşırlarını ipe seren, sırça köşkün
vanilya kokulu kadınları hep aşkı özler.
Göğüslerinden bereket, hançerlerinden feryat ve
rahimlerinden hayat fışkırır mütemadiyen.
Sessiz bir türkü yakılır kadere, gecenin koynuna sığınırken,
ve örselenir ve dizginlenir ve hırpalanır en tutkulu arzuların pençesindeki
şeffaf tenli kadınlar ve sessizce yemek pişirirler içlerindeki tutkuyu
bastırırken
ve hep bir ses fısıldar kulaklarına.
Adanmış hayatlar, kurulmuş hayaller, kurutulmuş domatesler ve
ertelenmiş aşklar hep raftaki kavanozlarda saklı durur, rüzgar çıktımı ipe astıkları çamaşırlar kurur
ve ne kadar inkar ederlerse etsinler yaşayamadıkları aşklar, bahçeye ektikleri
erik ağacı gibi hep göldede durur.
Konuk Yazar:Elif Şenel
Yorumlar
Yorum Gönder