Edirne, yıllarca farklı etnik kökenlere ev sahipliği yapmış,
tam bir kültür mozaiği olarak tanımlayabileceğimiz bir şehir. Traklar
kabilelerinden tutun, Bulgarlar ve Bizans’ın da hükmettiği bu şehir, birçok
saldırıya da maruz kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’na katıldıktan sonra
günümüz adını alan Edirne, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda el
değiştirmiştir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ise Türkiye Cumhuriyeti topraklarına
katılmıştır. Edirne’nin eski isimlerinden birkaç tanesini yazacak olursam; Hadrianapolis
ismini vermeden geçemeyeceğim. Latinler, Bulgarlar ve Bizans arasında ,imza
edilen birçok anlaşmaya rağmen uzun yıllar bu ismi taşımış Edirne.. Ayrıca
Osmanlı İmparatorlıuğu için çok ayrı bir yeri vardır Edirne’nin.. Bu şehir Osmanlı’ya
uzun yıllar başkentlik yapmıştır. Bu sebepten dolayı birçok hamam, cami, av
köşkü, han ve çarşı gibi mimari eserlerle donatılmıştır.

Bende 3 günlük bayram tatilimi Edirne’de geçirme fırsatı
buldum. Zaten çocukluğumdan beri aşığı olduğum bu kent, her geçen yıl daha
fazla gelişmekte ve her gidişimde başka bir yapıya bürünmekte. Bu
değişikliklerden söz etmeden önce size Edirne’ye gittiğinizde mutlak ziyaret
etmeniz gereken birçok yer yazacağım. Ayrıca bu şehir tarihi mekanlarıyla ünlü
olduğu kadar restaurantları ve hizmet sektörüyle de ünlü bir şehir. Edirne
sınırını yaklaştıkça sarımtırak bir coşkuyla bizi karşılamaya başlayan Ayçiçek
tarlaları, Edirne halkının diliyle ‘Gündöndü’ler karşılıyor bizi. Gelin hep
birlikte bu şehirin altını üstüne getirelim.. Bakalım ne var ne yok..
İlk olarak mimari eserlerden başlayacak olursak, Mimar
Sinan’ın ‘’ustalık eserim’’ dediği
Selimiye Camii. Edirne’nin sembolü haline gelmiş olan bu camii, 1569-1575
yılları arasında Sultan II.Selim’in emriyle yaptırılmıştır. Günübirlik
misafirler,turistler ve yerli halk için bu camii olmazsa olmaz bir ibadethane
ve kültür mirasıdır. İçeriye girdiğinizde camiinin bilinen görkemli ambiansı
sizi karşılıyor.. Muhteşem kubbeye bakmaktan başınızı göz hizasına
indiremiyorsunuz diyebilirim. Birçok rehber sizi cami girişinde karşılıyor. Bir
turist grubunun peşine takılıp rehberden camii hakkında bilgi alabilirsiniz..
Bir de herkesin bildiği Ters Lale’ye değinmeden geçemeyeceğim. Ters lale
motifi, cami inşa edilirken arazi için zorluk çıkaran ters tutumu temsil
etmektedir. Ziyaretçiler tarafından en merak edilen unsurlardan biri bu Ters
Lale motifidir. Bununla ilgili çeşitli rivayetleri, camide bulunan rehberden
dinleyebilirsiniz. Kısacası Edirne’ye
ayak bastığınız andan itibaren ilk ziyaret etmeniz gereken yerlerden biridir
Selimiye Camii…
ESKİ CAMİİ


II.
BAYEZİD KÜLLİYESİ
Bir diğer görülmesi gereken kültür miraslarından biri de
II.Bayezid Külliyesi ve Şifahane.
Çok
büyük bir alana yayılmış bu eserde, Osmanlı’da tıp alanında ilerlemenin ne
kadar yüksek seviyelerde olduğunu görebiliyorsunuz. (Tabii çağın şartlarına
göre) Ayrıca kullanılan mankenlerin canlılığı insanı ürkütmüyor değil.. Bu
kültürel miras üç ana bölümden oluşuyor diyebiliriz. Tıp Medresesi, medrese ve
şifahane..
Ayrıca medrese ve şifahane dışında içinde kitap basımevi’de
mevcuttur. Mimarisine gelecek olursak sadelikten söz etmek zor olmayacaktır. Ayrıca
bu eser Mimar Hayreddin tarafından hayata geçirilmiştir. Ancak ne yazık ki
Mimar Hayreddin’in sadece yaşadığı dönem hakkında bilgi sahibiyiz. Mezarının
yeri ve ölüm tarihi net olarak bilinmemektedir. Kısa bir öz eleştiri yapmak
gerekirse, o dönem için yazılı tarihin zayıflığından bahsedebiliriz. Yayımlayacağım
fotoğraf yine yabancı bir kaynak tarafından alınmıştır. Üzerine sonradan
eklenen Arapça yazılardan bunu anlıyoruz.
ŞÜKRÜ PAŞA
ANITI
Savaşta Edirne’nin
savunmasında büyük payı olan ve birçok çaresizliğe maruz kalırken Edirne’yi
savunmaya devam eden Şükrü Paşa’ya ithafen yapılmış bir anıttır. Aynı zamanda
Şükrü Paşa’dan ziyade 1913 yılında gerçekleşen Balkan Savaşı’nın şehitlerine
adanmış bir anıttır. Anıtın önemini okuyuculara daha iyi anlatmak için biraz
Şükrü Paşa’dan bahsetmek istiyorum. Şükrü Paşa’ya, Balkan Harbi’nde Edirne’yi
savunma görevi verilmiş. Şükrü Paşa ise 155 gün boyunca askeriylele
savunmuştur. Şükrü Paşa bu savunmadan sonra ‘’Edirne Müdafii’’ olarak anılmaya
başlanmış. Adına ve Balkan savaşı şehitleri için yaptırılmak istenen bu anıt,
1984 yılında yapılmaya başlanmış. Ancak belirli bir süre sonra bazı
talihsizliklere uğramış ve anıtta çökmeler meydana gelmiş. Daha sonrasında 1998
yılında tam olarak hizmete açılmış. Bu anıtı ziyaret ettiğinizde birçok tabya
görme şansınız var ve Edirne savunması hakkında birçok rivayeti de Edirne
halkının yerli halkı ve yaşlı kesiminden öğrenebilirsiniz. Bunun yanında Şükrü
Paşa’nın anıtta bulunan vasiyetini okumadan geçmeyin derim. Ayrıca tarihi
öneminden ziyade coğrafi olarak Edirne’nin en yüksek yerlerinden biridir. Bir
yandan Osmanlı’nın son dönenimde katıldığı savaşların, acıların ve
fedakarlıkların dokusunu hissederken, bir yandan da Edirne’yi kuşbakışı olarak
seyretme şansınız mevcut. Konumu ve tarihi bilgilenme bakımında kesinlikle
görülmesi yerlerden biri diyebilirim.
ÜÇ
ŞEREFELİ CAMİİ
Üç Şerefeli
Camii yine Edirne’ye Osmanlı Devleti’nden miras kalmış bir camii ve aynı
zamanda bir kültür mirasıdır. Yine Edirne merkezine çok yakındır. Selimiye ve
Eski Camii’ye yürüme mesafesindedir. Buradan Edirne merkezinin camiler etrafına
kurulduğunu sezinleyebiliyoruz. Camiinin özellikleri ve kısa tarihine değinecek
olursam, hangi tarihte yapıldığına dair çeşitli rivayetler vardır. Tam olarak
kanıtlanan bir tarih ve bilgi mevcut değildir. Bazı kaynaklar Yıldırım Bayezid’in
oğullarından Musa Çelebi tarafından yaptırıldığını söylüyor. Yine bazı
kaynaklar, Üç Şerefeli Camii’nin Mimar Sinan’ın ustası Müslihiddin Ağa
tarafından yapıldığını söylüyor.. Adını şerefelerinden alan camiinin her
şerefesine ayrı merdivenle çıkılır ve bu şerefeler büyük ve küçük olarak
konumlanmıştır. Kısacası, siz Edirne merkeze gittiğinizde bu camiiye muhakkak
bir uğrayın. Ayrıca bu camiiye yaz aylarında yolunuz düşerse şadırvanın ve
camii çevresinin serinliğinden çok memnuniyet duyacaksınız..
MURADİYE
CAMİİ
Camii II. Murad
tarafından yaptırılmış olup , ilk inşa edildiğinde Mevlevihane olarak
kullanılmıştır. Mevlevihane olarak kullanılmasının sebebi Sultan II. Murad’ın
gördüğü rüyadır. Ayrıca bu camii çinileriyle de ünlüdür. Ayrıca ne zaman
yapılığına dair birçok rivayet vardır. Üç Şerefeli Camii’nin mimarı olduğu
söylenen Müslihiddin Ağa tarafından yapıldığı söylenir. Ancak yaklaşık olarak
bir tarih verecek olursam, bazı araştırmacılar tarafından kabul edilen 1436
yılı söylenebilir. Edirne’de bulunan diğer Osmanlı camiilerinden farkı olarak
günümüz Edirne merkezine yakın değildir. Saray içi’ne yakın bir tepede inşaa
edilmiştir.
EDİRNE
BÜYÜK SİNAGOGU
Edirne’ye
sürekli gidip gelen biri olarak söyleyebilirim ki, bu kent mimarisi için
yazılabilecek ya da söylenebilecek tek olumsuzluk, Edirne Büyük Sinagogu
olabilir. 2015 yılından önce sinagog yıkılmak üzere olan ve sahipsiz bir
binadan başka bir şey çağrıştırmıyordu. Bunun bir sebebi de Yahudi cemaatinin
çoktan Edirne kentini terk etmiş olmasıydı. Avrupa’nın en büyük sinagogu olma özelliği
taşıyan, Yahudi’lerin cemaatsiz kalmış kutsal mekanını ziyaret etmek şansını
elde ettim. Avrupa’nın en büyük sinagoglarından olmasına rağmen büyüklüğü
açısından mütevaziliği beni biraz şaşırttı. Tabii burada Avrupa’da ki
sinagogların sayısı ve alışık olduğumuz cami ve kilisenin geniş mimarisi
tartışılabilir. İçeri girdiğinizde etkilenmemek mümkün değil. Ayrıca
restorasyonu aslına çok uygun. Bu konuda ufak bir araştırma yaptığınızda siz de
bu kanıya varacaksınız. 2015 yılından sonra Yahudi cemattinin katılımıyla
tekrar açılan bu sinagog, Edirne’nin farklı etnik kökene ve farklı bir mirasa
hizmet eden bir yapıya sahip. Ayrıca sinagog belli günlerde ayinlere ev
sahipliği yapmaktadır.
MERİÇ
KÖPRÜSÜ
Selimiye’de
sonra Edirne’nin en bilinen ve popüler tarihi eseridir Meriç Köprüsü. Tarihi
boyunca birçok isimle anılmıştır bu köprü. Antik, Bulgar ve Rum isimleri de
vardır. (sırasıyla; Hebros, Maica, Evros.) Ayrıca bu köprü Mecidiye Köprüsü
olarak da anılmaktadır. 1842’de Abdülmecid tarafından yapımına emir verilmiş ve
1847’de yapımı biten bu köprüye gün batımında gitmenizi şiddetle tavsiye
ediyorum. Edirne’de günbatımında kahvenizi yudumlayıp, gözlerinizi kısıp
kızıllıklara bakacağınız yegane yerdir burası. Emirgan aile çay bahçesi ya da
Karakol kafede bu günbatımının en güzel şahitlerinden biri olma fırsatını
kaçırmayın derim.. Ayrıca köprünün kubbesinde eskiden bir güneş motifi
bulunmaktaymış.
Yazımın son
kısmına gelirken Edirne üzerinde genel görüşlerimden bahsetmek istiyorum. Her
geçen sene gittiğimde belli değişimlere gebe olan kent, son yıllarda büyük
kabuk değişimde diyebilirim. İstanbullulaşma yoluna sokulmaya çalışan Edirne’de
bu aşı çok tutacağa benzemiyor. Bu İstanbullulaşmaktan kastım tabiki ekonomik
olarak İstanbullulaşmak. Edirne’nin yerli insanlarına yerleşen çarşı kültürü
buna engel oluyor. Edirne’nin çevre köylerinden gelen çiftçiler ya da
hayvancılıkla uğraşan insanlar yeni yapılan AVM’lere uğramıyor. Senelerdir
gittiği aynı dükkandan kıyafetini alıp yine senelerdir gittiği başka bir dükkandan
kıyafetlerini alıyor. Bu Edirne kent halkı için de aynı şekilde desem yanılmış
olmam sanırım. Özellikle şehir dışından gelen yurt içi ve yurt dışı turist
özellikle bu AVM’lere uğramıyorlar. Edirne halkının içine yerleşmiş olan bu
kültür değişeceğe benzemiyor. Yani tabir-i caizse İstanbul’un kapitalizm
kaleleri yani büyük AVM’leri buraya girse bile tutulacağa benzemiyor. Hem bu
durum pek fena sayılmaz.. Edirne halkı kendi halkına kazandırıp sirkülasyonunu
kendi sağlıyor... Hep böyle kalsın..
Ayrıca Edirne’ye
gittiğinizde Edirne Tava Ciğeri’ni yemeden kesinlikle dönmeyin. Bu ciğerin
özelliği ise şu; ‘’ciğer sevmiyorum’’ diyen insanların özellikle bayılarak
yediği, tükettiği bir lezzet. Ayrıca Selimiye Camii’ne yakın olan Köfteci Osman’da
köfte yemeden sakın il sınırlarını terk etmeyin..
Levent KURU
Kaynak;
Fotoğraf1:
Fotoğraf2;
Fotoğraf3;
Fotoğraf4;
Fotoğraf5;
İlk Edirne genel
foto; http://tr.ottomanpalacehotel.com
Yorumlar
Yorum Gönder