Türkiye'de Tarım Ve Tarım Üreticileri

YERLİ TARIM ÜRETİCLERİ

Her arkadaş ortamında ya da aile meclislerinde konuşulan konudur ülkenin ekonomisi. Hele konu tarım istihdamı ve tarıma desteğe gelince hep bir ağızdan sanki birileri tarafından dağıtılmış cümleler ortaya savrulur. ‘’ Bizde tarım arazisi çok ama kullanamıyoruz.’’ gibi. Tarım ekonomisi özelinde bu konu Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana bir tartışma konusu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında tarım alanında gelişim sağlanması amacıyla birçok reform yapılmış. Bunlardan bazıları; Köylüden ağır vergilerin kaldırılması, çiftçiye para ve kredi sağlamak, hasat edilen ürünü korumak ve toprağı olmayan köylülere toprak tahsis etmek gibi uygulamalardır. Bu uygulamalar ise sosyalist ekonomiye benzerliğiyle birlikte yerli ve milli bir tarım politikası sayılabilir. Küçüklüğümüzden beri okullarda ve çoğu kurumda uygulanan yerli malı haftaları ise bu politikaların bir sağlaması olarak gösterilebilir. Daha sonrasında gelen hükümetlerle birlikte gelişen dünya ve kapitalizmin Türkiye’ye girişiyle birlikte Cumhuriyet’in ilk yıllarında uygulanan tarım politikaları sekteye uğradı. Yerli ve milli politikalar tamamen rafa kaldırılmasa bile tabir-i caizse ‘’dönen çark’’ yavaşladı. Adnan Menderes, Turgut Özal ve koalisyon hükümetleriyle çoğu zaman bu politikalar değişimlere uğradı. Günümüze geldiğimizde bu ekonomi dibe vurmuş durumda. Bir elmaya neredeyse 4 kişi talibiz. Aynı zamanda alım gücümüz düşük. Üretici 80 milyonluk nüfusa sadece 10 milyon mahsul verebiliyor. 90’lı yıllarda ise bu durum tam tersiydi. Yani anlayacağınız ekonomimiz nüfüsla doğru orantılı değil. 27 Haziran 2017 tarihinde geçen bir kanunla yerli tarım üreticileri son darbeyi yedi desek yanılmış olmayız. Tarım ürünlerinin pahalılığı vatandaşı zor durumda bıraktığı için hükümet kendine göre bir tedbir almakta gecikmedi. 27 Haziran’da resmi gazetede yayımlanan bu karardan sonra, Türkiye’nin ana gıda mahsullerinin gümrük vergilerinde yüzde olarak büyük indirimlere gidildi. Örneğin; buğdayda %135 olan gümrük vergisi bu karardan sonra %45’e düşürüldü. Arpa ve mısırda da aynı indirimler yaklaşık olarak söz konusu. Bu karar vatandaşın alım gücünü arttırmak için alınmışsa da ithalatın önünü açmış durumda. Ayrıca bu karar, tarım sektöründe olduğu kadar hayvanclılık sektöründe yine aynı etkiyi yapması ihtimali yüksek. Bu durumda önemli olan üretici derneklerinin ve örgütlerinin gerekli makamlarla gerekli görüşmeleri yapmasından geçmektedir. Ülkemizde bu gibi örgütlenmeler zayıf olsa da Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra ekonomik bir sorun haline dönüşen tarım sektörü için, kendilerine bir özeleştiri yapabilirler. Her ne kadar geç kalınmış gibi gözükse de hala son bir şansları var. En azından büyük, son darbeyi yememeleri için. Ayrıca ithalatın artmasıyla vatandaşın mutfağına soktuğu gıdanın sağlık durumu da şaibeye düşmektedir. Uluslararası raporlarda bu risk gözler önüne serilmektedir. Kısaca, resmi gazetede yayımlanan bu karardan sonra tek temennimiz, çiftçilere kredilerin amaçsız dağıtılmaması ve ithalat yapılan ülkelerden ziyade yerli çiftçinin desteklenmesidir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri sonu gelmeyen bu problem, bakalım ilerleyen günlerde hangi kanunlarla ve hangi reformlarla vatandaşı ve çiftçiyi etkileyecek? Hep beraber göreceğiz..


Levent Kuru

Yorumlar